Ankara 5 Şubesi

Mehmet Akif Ersoy'u vefatının 82. yılında rahmetle ve minnetle anıyoruz

Mehmet Akif Ersoy'u vefatının 82. yılında rahmetle ve minnetle anıyoruz


 2820 | 26.12.2018
 |  | 
 

Her toplumun hamurunu yoğurup şekillendiren kurucu ruh ve maneviyat mimarları vardır. Onlar; düşünceleri, duygu dünyaları, tasavvurları ve yaşantılarıyla millet kimliğinin oluşmasında önemli rol üstlenirler. Başka bir ifadeyle, tarihin zorlu aralıklarından geçerken oluşmuş millî karakterleri kendilerinde mezcederler.

82. ölüm yıl dönümünde rahmet ve minnetle andığımız İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy da bu anlamda gerçekten bizim varoluşumuzu anlamlı kılan temel değerlerimizi coşkun, samimi, ateşli duygularla yansıtmış öncü, sembol bir şahsiyettir. Akif, bizim şuurumuzu, idealimizi, özlemlerimizi eksiksiz yansıtır, ifade eder. Böyle bir değer her topluma nasip olmaz. Hayatı, kişiliği ve sanatı arasında kopukluk, çelişki görülmez. İnandığı gibi yaşamış ve yazmış, yazdığı gibi yaşamış ve inanmıştır. Onda bizim için çok güzel örnekler vardır. Böyle bir şahsiyetle ne kadar iftihar etsek azdır.

Akif, iman, ahlak, fazilet ve cesaret etrafında birleşmemize, kardeşlik duygularımızı canlı ve yaşanır kılarak ayrılıkları, tefrikaları ortadan kaldırmaya önem veren, bunun ızdırabını çeken biri olarak, adeta bulunduğumuz çalkantılı ortamda yönümüzü, yolumuzu bulmaya yardımcı olan deniz feneri gibidir. Bu yönüyle Mehmet Akif, bir entelektüel olarak sadece kendi adına konuşmaz, bütün bir milletin sesi olur. Gerçek anlamda istiklal haykırışı olan şiirleri hepimizin özlemlerini, umutlarını, heyecanını ustalıkla ifade eder. Akif, ideal insan ve aydın tipimizin en değerli örneklerinden biridir. İnsanıyla, kültürüyle mesafesiz özdeşleşmiş, örtüşmüş bir şahsiyettir.

Akif’in bizi temsil eden kök damarları gerçekten çok güçlü, köklü ve canlıdır. Aidiyetimizi teşkil eden tarih, medeniyet değerleri onda tam anlamıyla benliğe, yani bir iç gerçekliğe dönüşmüştür. Bu gerçeklik, onun tevhide çağıran, kavmiyetçi tefrikayı reddeden ilmî, fikri istikametinde de etkili olmuştur. O gerçek bir şair olarak şiir yazmanın ötesinde şiiri yaşamıştır. Onun tepeden tırnağa şuurla yaşadığı hayat, şiirin ta kendisidir. Doğal olarak, yazdığı şiirlerde birçok şairin benzerlerini bile söylemek için çokça çaba sarf etmek durumunda kalacağı dizeler, onda kendiliğinden bir akışla sayfalara dökülmüştür. Başkalarının ancak dışarıdan bir gayretle ulaşmak zorunda oldukları imge ve metaforlar onda içsel yaşantı ve gerçekler olarak adeta kendiliğinden dizelere dönüşmüştür. Mensubu olduğu milletin derin, aşkın hissiyatını yürekten hissettiği içindir ki, Çanakkale Destanı’nda olduğu gibi, istiklal harbinin manifestosu olan İstiklal Marşı’nı ancak o yazabilmiştir. Çünkü gerçek bir şair ve mücadele adamına yakışacak tarzda milletin kalp atışları adeta onun sesinde, söyleyişinde zaman zaman zapt edilmez çağlayanlar gibi haykırarak taşan dizelerle ifade edilmiştir. Bu anlamda İstiklal Marşı gerçek bir özgürlük bildirisi ve bu milletin toplum sözleşmesi, yani anayasası gibidir.

Akif, İstiklal Marşı’nı Ankara’da Taceddin Dergâhı’nda yazmıştır. İhtiyacı olduğu hâlde bile kendisine verilen para ödülünü almamıştır. Millete ait olduğunu ifade ettiği İstiklal Marşı için para almanın yanlış olduğunu söyler. Tek istediği, “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” olmuştur. Siyasi ve ideolojik nedenlerle kendisine karşı olanlar bile, onun kişiliği hakkında olumsuz bir tek laf dahi etmemişler, edememişlerdir.

İstiklal ve istikbalini, ertelenmez, devredilmez değere dönüştürmesi gereken Asım’ın Nesli, yani bizler, Akif’i iyi anlamalı, yeni Akifler yetiştirmek için daha çok çaba göstermeliyiz.