Ankara 5 Şubesi

Vergi oranı düşürülmeli, maaşlar yükseltilmeli, 3600 ek gösterge verilmeli, kayıplar tazmin edilmelidir

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, 5. Dönem Toplu Sözleşme’de kamu görevlilerinin beklentilerini, sorun alanlarını, ekonomik durumlarını ve temel taleplerini teklifleriyle belgelediklerini ifade ederek, “Hükûmet de bütçeyi, enflasyonu, ekonomiyi dengelerken, kamu görevlilerinin bütçesini de dengelemelidir. Diyoruz ki biz belgeledik, hükûmet dengelesin” dedi.

Eğitim-Bir-Sen 1. Bölge Toplantısı İzmir, Manisa, Muğla, Aydın teşkilatlarının katılımıyla İzmir’de Genel Başkan Ali Yalçın’ın açılış konuşmasıyla; 2. Bölge Toplantısı İstanbul, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli teşkilatlarının katılımıyla İstanbul’da Genel Sekreter Latif Selvi’nin açılış konuşmasıyla başladı. Toplu sözleşme sürecinin, eğitim ve eğitim çalışanlarının gündeminin ve sendikal çalışmaların konuşulduğu, eğitim programlarının yapıldığı toplantılar, Genel Başkan Ali Yalçın’ın İstanbul’daki kapanış konuşmasıyla sona erdi.
 

Şube başkanları, yönetim kurulları, denetleme ve disiplin kurulu üyeleri, ilçe temsilcilik yönetimleri ve kadın komisyonlarının katıldığı toplantılarda konuşan Ali Yalçın, 5. Dönem Toplu Sözleşme’de kamu görevlilerinin beklentilerinin karşılanmadığını, bütçelerinin dengesizleştirildiğini, moral ve motivasyonlarının bozulduğunu belirterek, şunları söyledi: “Elektriğe, suya, doğal gaza zam üstüne zam yapılıyor. Buna da güncelleme diyorlar. Biz de diyoruz ki madem bunları güncelliyorsunuz, gelin bir zam da memur maaşlarına yapın ve memur maaşlarını da güncelleyin. Vergi oranını düşürün, maaşları yükseltin, 3600 ek göstergeyi verin. Kayıpları tazmin edin.”

 

 

Toplu sözleşmede izzeti kuşandık, zillete imza atmadık

Toplu sözleşme sürecini uzlaşmazlıkla sonuçlandığını hatırlatan Yalçın, “Kamu işvereni konuyu hakem kuruluna götürdü. Hakem kurulu kararı ise bir hayal kırıklığı değil, adeta bir hayal katliamı etkisi yaptı. O süreçte neler oldu, neler yaşadık, hangi aşamalardan geçildi? Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle sağlam bir hazırlık süreci geçirdik. ‘Talebiniz teklifimiz olsun’ dedik. Herkesin fikrini aldık, istişarenin bereketini yaşadık. Tekliflerimiz rasyonel, makul ve makbul tekliflerdi. Tekliflerimizi hazırlarken gerçeklikten kopmadık. Taleplerimizi hukuki gerekçelere, fiili gerçeklere dayandırdık. Üyemizin isteklerini de ülkenin gerçeklerini de düşündük. Maaş ve ücretlere 2020 yılı için yüzde 8+7, 2021 yılı için yüzde 6+6 zam, taban aylığa seyyanen 200 TL zam, birinci yıl yüzde 3, ikinci yıl yüzde 2 refah payı istedik. Tekliflerimiz, 1 milyon Memur-Sen’linin, 435 bin Eğitim-Bir-Sen’linin, 1 milyon eğitim çalışanının ve 80 milyonun maşeri vicdanında takdir gördü. Öğretmenlerden, akademisyenlerden, eğitim kurumu yöneticilerinden, üniversite ve MEB idari personelinden gelen taleplerimizi masaya taşıdık. Unutulan, ihmal edilen, yok sayılan ne bir kesim ne de bir sorun bıraktık. Bir aylık kısa süreyi en iyi şekilde değerlendirebilmek için çözümler önerdik ama ‘Hükûmet tasnifi 1 Ağustos’a kadar yapsın’ önerimiz de ‘Bayramda ara vermeyelim’ teklifimiz de ‘Hakeme gitme süremizden iki günü müzakereye katalım’ talebimiz de karşılık bulmadı. Kamu İşveren Heyeti, teklifimizden tam 22 gün sonra teklif sundu. 2020 için 3,5+3 ve 2021 için 3+2,5 teklifini son gece 2020 için 4+4, 2021 için 3+3 olarak revize etti. Kamu işvereni müzakerede doğru söyledi, tutanakta şaştı. Hizmet kollarında çok sayıda konuda uzlaşma sağladık ama kamu işvereni, genele ilişkin alanda anlaşma olmayınca müzakerede uzlaşılanları da yok saydı. Yasayı çiğnedi, masayı devirdi. Kamu işvereni kazanımlık bir teklif sunmadı, biz de kaybı imzalamadık” şeklinde konuştu.

 

Birçok önemli teklifimiz dikkate alınmadı

Sözleşmelilerin kadroya geçirilmesinden 3600 ek göstergeye, yardımcı hizmetler sınıfının genel idare hizmetleri sınıfına geçirilmesinden kademe derece sınırlamasının kaldırılmasına, bayram ikramiyesinden kılık-kıyafet meselesine, gelir vergisi mağduriyetinin son bulmasından dayanışma aidatı ve toplu sözleşme ikramiyesine kadar acil çözüm bekleyen birçok önemli tekliflerinin dikkate alınmadığını kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Toplu sözleşmede imza atmak kadar atmamak da; uzlaşmak kadar uzlaşamamak da normal ve doğaldır. Bu toplu sözleşmede ikincisi gerçekleşti. İşverenin keyfîliklerine tarihi bir şerh düştük. Hakemin kararına manifesto niteliğinde 84 sayfalık şerhi tutanağa da tarihe de düştük. Kamu işvereni kazandıracak teklif sunmadı, biz de kazandırmayan teklife imza atmadık. Çünkü biz omuzlarımızda 435 bin Eğitim-Bir-Sen’linin ve 1 milyon Memur-Sen’linin haysiyetini, 5 milyon 200 bin kişinin mesuliyetini taşıyoruz. Mesuliyeti yerine getirdik, haysiyeti çiğnetmedik. İzzeti kuşandık, zillete imza atmadık.”

Öğretmenlik mesleğinin kapsayıcı bir yasal düzenlemeye kavuşturulması artık ertelenemez bir noktaya gelmiştir

Yalçın, öğretmenin, eğitimin ve eğitim sisteminin belkemiği olduğunu vurgulayarak, “Sistem nasıl olursa olsun özne öğretmendir. Öğretmenlik bir kariyer mesleğidir. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarılması, öğretmenlik mesleğinin tüm boyutlarıyla ele alınıp kapsayıcı bir yasal düzenlemeye kavuşturulması artık ertelenemez bir noktaya gelmiştir. Mesleki standartlara kavuşmamış bir öğretmenlik sistemiyle eğitimde hedeflenen yerlere ulaşılması mümkün değildir. Sosyal paydaşların katılımıyla; kazanılmış hakların benimsendiği, öğretmenliğin kariyer, yöneticiliğin profesyonel bir meslek olarak düzenlendiği, kadrolu-sözleşmeli-ücretli ayrımının bitirildiği, mahrumiyet bölgeleri için teşvik sisteminin getirildiği, liyakat ve ehliyet ilkesinin tesis edildiği, öğretmenlik mesleğinin değerinin ve saygınlığının tescil edildiği bir meslek kanunu sosyal taraflarla mutabakat sağlanarak ivedilikle çıkarılmalıdır. Biz sahadan edindiğimiz tecrübeyi de entelektüel kapasite ve birikimimizi de en iyiyi üretmek için paylaşmaya hazırız. Gelin, hep birlikte el ele verelim, öğretmenlik mesleğini bu büyük eksiklikten kurtaralım” değerlendirmesinde bulundu.  

 

Emekçiler partilerin insafına bırakmamalı, iş güvencelerini teminat altına alacak adımlar atılmalıdır

31 Mart seçimlerinden sonra el değiştiren belediyelerde yeni yönetimlerin bazı sendikalarla el ele vererek işçi kıyımına giriştiklerini dile getiren Yalçın, “İdeolojik belediyecilik ideolojik sendikacılıkla el ele verdi. Emekten yana olduğunu söyleyenler, bizzat emeği örgütleyenler yalana, talana arka çıktılar. Şer ittifakı binlerce çalışanın görevine son verdi. Arka bahçe siyasetiyle sarı sendikacılık yapanlar, işçinin alın terinden kirli ideolojilerine kan pompalayanlar, işçi kıyımında belediyelerle başrolü paylaştılar. Yıldırmaların, tacizlerin, sürgünlerin haddi hesabı yok. Bu tabloya ilk günden itibaren sessiz kalmadık, kalamazdık. ‘Zorbanın hakkından direniş gelir’ dedik ve sahaya indik. Bolu’da 97 işçi işten çıkarıldı. 19 işçi belediyenin önüne çadır kurarak bir direniş başlattı. 19 işçinin iradesi dalga dalga büyüdü, emek düşmanlarının yalanlarını, kara propagandanın foyasını ortaya çıkardı. 200 kilometre yol yürüdüler. Ankara’da biz 1.500 kişi ile onları karşıladık. Statümüz işçi ya da memur olabilir. İsmimiz, sendikamız, işimiz farklı olabilir ama mücadelemiz aynı. Biz emek, alın teri, ekmek mücadelesi ortak paydasında biriz. Kimsenin ekmeğiyle oynanmasına göz yumamayız, yummadık da. Bankamatik memuru-işçisi diye kara propaganda yapıyorlar. Ekmek düşmanlıklarını, talancı anlayışlarını bir yalanın arkasına gizliyorlar ama biz haktan yana, hakikatten yana tavır aldık. Dirayetli bir duruş, onurlu bir direniş gösterdik, sonunda 19 kişi işe geri alındı. Ben buradan, Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen başkanı olarak bir kez daha ilan ediyorum: Zulüm sürdükçe direnişimiz de sürecek. Emekçi kıyımı duruncaya, haklar iade edilinceye kadar durmayacağız, susmayacağız. Buradan hükûmete de sesleniyorum: İş güvencesini sağlayacak tek yöntem kamu görevlilerinin tümünün statü hukukuna uygun olarak kadroya geçirilmesidir. Gelin, emekçilerimizi partilerin insafına bırakmayalım, iş güvencesini teminat altına alacak adımları birlikte atalım” ifadelerini kullandı.

 

Milletin bağrından çıkan hiçbir değerimizi yedirmeyiz, yedirmeyeceğiz

Emeğe saldıranların bir yandan da paralel bir şekilde kültürümüze, değerlerimize saldırdıklarını söyleyen Yalçın, şöyle konuştu: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni alan zihniyet, kirli yüzünü göstermeye başladı. Takke düştü, kel göründü. İlk iş, ilk icraat değerlerimize, medeniyetimize saldırmak oldu. İstanbul Belediyesi’nin tiyatrosu, repertuvarından Necip Fazıl, Mustafa Kutlu, İskender Pala’yı çıkarma kararı aldı. Gerekçe olarak da ödenek sıkıntısını göstermişler. Her nasılsa diğer bütün oyunlara yeten para Üstad Necip Fazıl’a yetmemiş. Necip Fazıl’a paranız değil, yüreğiniz yetmiyor, yüreğiniz! Kapitalist kültür emperyalizmine sosyalist selamı çakan yarı solcuların aklı da yüreği de Necip Fazıl’ı anlamaya yetmez. Necip Fazıl’ı anlamak için de alkışlamak ve alkışlatmak için de bir seviye gerekir. Üstadın ifadesiyle biz bunlara alçak demiyoruz, çukur diyoruz, çünkü alçaklık da bir seviye gerektirir. Biz Eğitim-Bir-Sen’iz. Emperyalizme karşı diri, kapitalizme karşı dirençli, kültür katliamına karşı bilinçliyiz. Necip Fazıl’ı da milletin bağrından çıkan hiçbir değerimizi bunlara yedirmeyiz, yedirmeyeceğiz!”

 

Antidemokratik yönetmelik kaldırılıncaya kadar eylemimizi kararlılıkla sürdüreceğiz

“Bunların günahları saymakla bitmez. Bir kere birkaç şehrin belediyesini aldılar ya, hemen yasakçı zihniyet hortlamaya başladı. Tabi hortlatıp ihya ettikleri şeye bakıyoruz: 12 Eylül’ün Evren artığı darbeci kılık-kıyafet yönetmeliği” diyen Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Önce Ankara İtfaiyesi’nde, sonra İSKİ’de ve Küçükçekmece’de bu çağ dışı yönetmeliği devreye sokmaya kalktılar. Her fırsatta özgürlük, demokrasi, çağdaşlık diyenler, baskıcı, antidemokratik ve ilkel yönetmeliğe dört elle sarıldılar. Bu 82 model vesayet yönetmeliği Demokles’in kılıcı gibi milletin tepesinde sallamaya başladılar. Biz 6 yıldır bu yönetmelik kaldırılsın ya da değiştirilsin diye mücadele ediyoruz. Sivil itaatsizlik eylemiyle bu ilkelliği protesto ediyoruz. Biz diyoruz ki ayakkabı topuğunun boyu, pantolonun kumaşı, kazağın yakası, favori boyu, ensenin tıraşı, bıyığın ebadı gibi meseleler devletin ciddiyetine, kamu görevlisinin izzetinefsine halel getirir. Biz bu dayatmaya itiraz ediyor ve sivil itaatsizlik eylemi yapıyoruz. Rahatsız mı oluyorsunuz? Eylemin de amacı bu zaten. O hâlde gelin, Kasım ayında Kamu Personeli Danışma Kurulu’nda bu antidemokratik yönetmeliği tartışmaya açalım. Oturalım konuşalım, mevzuyu çözüme kavuşturalım. Kamusal alan yalanını çöpe attığımız gibi bu 82 model Evren artığı dayatmayı da çöpe atalım. Bizim, yasaklarla da dayatmalarla da mücadelemiz sürecek. Başörtüsü yasağıyla mücadele ettik ve kazandık. 12 milyon 300 bin imzayı kamyonlarla hükûmetin önüne döktük. Kamusal alan yalanına son verdik. 6 yıldır da yönetmelikten geri kalan dayatmalara karşı sivil itaatsizliği sürdürüyoruz ve hükûmete sesleniyoruz: Gelin, bir dayatmayı daha kaldıralım. Memurlarımızı üniformacı zihniyetten kurtaralım. Kamu görevlisinin ne giyeceğine kendisinin karar vermesi devlet ciddiyetine halel getirmez ama kamu görevlisine ne giyeceğini bir yönetmelikle anlatmak, rüştünü ispat etmemiş bir kamu görevlisi fotoğrafı üretir ve kamu görevlisinin ciddiyetine halel getirir. Biz kararlıyız. Bu antidemokratik yönetmelik kaldırılıncaya kadar susmayacağız, eylemimizi kararlılıkla sürdüreceğiz.”